Ekim ayı da bitti. Zaman ne kadar hızlı geçiyor değil mi? Ne ara Kasım ayına geldik, 2021 ne ara bitti, hiç anlayamadım gerçekten. Hayatımın en hızlı geçen yıllarından biri oldu. Bu yazıyı okuyan genç arkadaşlarım varsa, yaşınız ilerledikçe zaman daha da hızlı geçiyor. Şu an lisenin ya da üniversitenin bitmesine çok varmış gibi görünebilir. Ya da yaz tatili çok uzak gibi geliyor olabilir. Hiç merak etmeyin o günler de gelecek 😊. Çok klişe olacak ama, şu an yaşadığınız zamanların tadını çıkarın.
Çok depresif girdim konuya. Ekim ayında toplamda 7 kitap okuyabildim. En son okuduğum Budala kitabı çok zamanımı aldı. Biraz yavaş okudum. Yoksa 8 ya da 9 kitap okuyabilirdim diye düşünüyorum. Bu ayın bitmesiyle beraber 86 adet kitap okumuş oluyorum. Kendimle gurur duymalı mıyım, duyuyorum 😊. Eylül ayında okuduğum kitapları görmek için şuraya tıklayabilirsiniz.
Hadi bakalım neler okumuşum…
- Zülfü Livaneli – Leyla’nın Evi: Bir Paşa torunu olan Leyla’nın evinden çıkarılma süreci ve bu süreçte yaşadıklarını ve neler hissettiğini okuyoruz. Karakterleri gerçekçi buldum. Livaneli okuması kolay kitaplar yazıyor. Seçtiği konuları da ilginç buluyorum. Dram yüklü bir kitap olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim. Ağır kitaplar okuduktan sonra, mola vermelik güzel bir kitaptı
- Cheryl Strayed – Yaban: Annesini kanser sebebiyle kaybettikten ve eşinden boşandıktan sonra Pasifik Dağ Yolu’nda tek başına yürümeye karar veren kadın… Öyle şeyler yaşıyor ki, inanamıyorsunuz. Yaşadığı maceraları okurken kendisini takdir ettim açıkçası. İlham verici bir hikaye olduğunu söyleyebilirim. Cheryl Strayed gerçekten bu yolculuğu yapmış, yolculuğunu yaparken geçmişiyle de hesaplaşmış. Filmi de varmış, henüz izlemedim ama izleyeceğim.
- Calia Read – Kördüğüm: Kitaba bir kadının akıl hastanesine yattığını öğrenmemizle başlıyoruz; ama en başta sebebi bilemiyoruz. Olaylar daha sonra çözümleniyor. Akıl hastalığı yaşayan karakterimizin iç dünyası ve ruhundaki çalkantıları yazarın güzel anlattığını düşünüyorum. Kitapta bolca erotizm var, bunu da söylemem lazım. Sonu da oldukça ilginç bitti – bazıları biraz klişe de bulabilir tabii. Pek fazla anlatmak istemiyorum, çünkü okumak isteyenlere spoiler olacak 😊.
- Rachel Joyce – Harold Fry’ın Beklenmedik Yolculuğu: Harold, eski bir arkadaşından bir mektup alır ve onun kanser olduğunu öğrenir. Cevap yazdığı mektubu göndermek için dışarı çıktığında, mektubu eliyle teslim etmesi gerektiğini hisseder ve 87 gün sürecek bir yolculuğa başlar. Yürüyerek 1000 kilometreyi kat etmesi gerekmektedir, bu süreçte de hem kendi değişir, hem de eşiyle olan ilişkisi. Güzel bir romandı, tam bir yol hikayesi. Tavsiye ediyorum.
- Kim Thúy – Ru: Vietnam’ın savaş dönemlerinde geçen bir sürgün hikayesi. Kitap çok kısa olmasına rağmen okurken çok zorlandım. Zaman geçişleri o kadar hızlı ki, “kim, nerede, nolmuş, ne zaman” demekten hikayeye odaklanamadım. Farklı bir kitaptı, belki daha dingin bir zamanda tekrar okuyabilirim.
- Neal Shusterman – Iskarta: Bir distopya öyküsü. Çocuk organlarının ıskartaya çıkartılarak başka bedenlere aktarıldığı bir dünya düşünün. Dili sade ve okuması kolay bir kitap. Tedavi yöntemleri yerine protez organlar var. Tabii her distopya romanında olduğu gibi asilerimiz de var. Konusu oldukça ilginçti. Bu yüzden farklı distopya romanı arayanlara öneririm.
- Fyodor Dostoevsky – Budala: Kasım ayındaki kitap toplantımızda Budala kitabını konuştuk. Kült bir klasik roman. Çoğu Rus klasiği gibi depresif ve içerisinde çok fazla karakter bulunduran bir kitap. Karakterlerin farklı farklı isimlerle anılması beni çok zorladı. Okurken akar ya bazı kitaplar, bu kitap akmadı maalesef. Dostoyevski okumaya başlamak için uygun bir eser değil bence. Gereksiz uzatıldığını düşündüm okurken ne yazık ki. Tabii Dostoyevski, mutlaka okunmalı, ama okurken sıkıldığımı itiraf etmem gerek.
Ekim ayında okuduğum kitaplar bu şekildeydi. Ekim ayında okuduğum kitaplar hakkındaki düşüncelerim genel olarak benzer olsa da en sevdiğim kitap “Yaban” oldu. Siz Ekim ayında neler okudunuz ve en sevdiğiniz kitap hangisiydi?
Yorumlarınızı bekliyorum. Sevgiler 🤗.