Bu aralar performansım biraz düştü kitap okuma konusunda. Ağustos ayında 6 adet kitap okuyabildim maalesef, bu da beni biraz üzdü. Yine de biraz kalın kitaplar olmasıyla kendimi avutuyorum. Eylül ayının ortalarında bu yazıyı yayınlarken, kendime verdiğim Eylül ayında daha iyi olacağım sözümü de tutamamış oldum. Olsun, hiç yoktan iyidir, değil mi?
- Dorothy Allison – Karolina’nın Piçi: Okuması zor olan ve yürek acıtan bir kitap. Çocuk tacizi ve tecavüz gibi okurken dişlerinizi sıktığınız bölümler barındırıyor. Babasını bilmeyen ve tanımayan bir kızın, üvey babasıyla yaşadığı sorunları okuyoruz kitabın büyük çoğunluğunda. Amerika’da pek çok eyalette ve okulda yasaklanmış. Genç okuyuculara tavsiye etmesem de, içerisinde önemli konulara parmak bastığı ve farkındalık oluşturduğu için okunabilecek kitaplar arasında.
- James Frey, Nils Johnson-Shelton – Çağrı: Toplamda on iki oyuncunun, zamanı geldiğinde ölüm-kalım oyununa katılmak zorunda kalması konu ediliyor. Kitabın içerisinde bulmacalar var, fakat bu bulmacaların çok zor olduğu söylendiği için ben bulmacalarla uğraşmaktansa kitabı okumaya vakit ayırdım. Oyuncuların üç tane anahtar bulması gerekiyor. Bu kitapta oyuncular birinci anahtarı bulmaya çalışıyorlar. Sizi merak ettirecek ve daha fazla araştırma yapmaya itebilecek bilgilerin yanı sıra, bol bol aksiyon da barındırıyor. Çerezlik, eğlencelik.
- Carlos María Domínguez – Kağıt Ev: Bir akademisyen kitap okurken ölür ve meslektaşlarından birisi akademisyenin evinde etrafı çimentoyla kaplı olan ve iç tarafında gizemli bir ithaf cümlesi içeren bir kitap bulur. Merakla araştırmaya başlar. Kitapta genel olarak kitaplara saplantılı bir adamı okuruz. Oldukça ilginç bir kısa hikayeydi. Kısacık olmasına rağmen beni çok etkiledi. Özellikle kitap sevdalıları okumalı.
- Jeffrey Moore – Sinestezya: Sinestezik olan Noel’in annesinin Alzheimer hastalığına yakalanması ve Noel’in bu hastalığa çözüm bulmasını anlatan bir kitap. Karakterler ve olay örgüsü ilginçti, fakat kitabın dilinden pek hoşlanamadım. Oldukça yavaş okunuyordu, yine de okurken keyif aldım. Hafızası çok iyi olan bir karakterin annesinin Alzheimer olma ironisini de sevdim. Ona yardım eden 3 farklı karakter de oldukça enteresandı. Biraz zorlama olsa da, eğlenceliydi.
- Neil Gaiman – Amerikan Tanrıları: Tanrılar, insanlar hatırladıkça ve onlara tapındıkça var olurlar diye özetlenebilecek bir kitap. Kurgusu ve anlatımıyla yer yer karışık olsa da sizi içine çeken güzel bir fantastik roman. Kalın olması gözünüzü korkutmasın, gerçekten çok güzel akıyor. Bazı yerlerinde bir miktar sıkılabilirsiniz, yine de önerebileceğim bir kitap. Fakat Neil Gaiman’ıilk defa okuyacaksanız, başka bir kitabıyla başlamanızı öneririm.
- Ted Dekker – Gelin Koleksiyoncusu: Seri katil kitaplarını seviyorsanız okuyabileceğiniz bir kitap. Katilin FBI’dan hep bir adım önde olmasıyla işler her zaman daha da karışıyor. Ölen güzel kızlar, akıl hastalıkları ve kovalamacayla harmanlanmış bir kitap. Katilin düşüncelerini okumak ise benim ayrıca çok hoşuma gitti. Güzel yönleri vardı, ama kitapta inanılmaz hatalar vardı. İlk basım da olmamasına rağmen yazım hataları, kelime hataları, eksik cümleler çok fazlaydı. Keşke editör ve son okuma yapan kişi daha iyi çalışsaydı.
Sonbahar ve kış aylarının yaklaşmasıyla daha çok kitap okuyabileceğimi ümit ediyorum. Bu sene 105 kitap okuma hedefim vardı, bakalım ne kadar yaklaşabileceğim?
Ağustos ayında en sevdiğim kitap “Neil Gaiman – Amerikan Tanrıları” oldu. Sizin Ağustos ayında okuyup en sevdiğiniz kitap hangisiydi?
Sevgiler.
Temmuz ayında okuduğum kitaplar için: Tık Tık
